Sözlükte derinliğe anlam olarak; bir şeyin yüzeyi ile tabanı arasındaki mesafe, cismin eni ve boyu dışındaki üçüncü boyut, olayları özüne inerek ayrıntıları ile kavrama gücü, varlıkların içi özü manaları verilmiştir. Bu ifadelerden derinliğin nitelikli bilgi olduğu kuru bilgi olmadığı anlaşılmaktadır.

Bir tarihte nezih bir ortamda mutemet bir arkadaşımızdan ilginç bir hikaye dinleşmiştik, lütfettiler istifade ettik, derinlikli bilgiler ihtiva ettiğinden, özet olarak bilinmesinde fayda vardır diye naklediyoruz.  

Ege bölgesinde Cumartesi günü pazar kurulan bir ilçe. Orada pazarın kurulduğu caddede müftülük dairesi bulunuyor. İlçe müftüsü cumartesi hafta tatili olmasına rağmen gelen giden oluyor diye dairede bulunuyor. O gün dairede personel yok; ihtiyaç oluyor ya bir çay takımı edinmiş, ocak demlik bardak vesaire. O gün de -cumartesi sabah- gelir, erken gelen misafir oluyor diye ocağa çay suyu koyar, sonra çayını ilave eder, bir süre bekleyecek.

Kitapları var, vakti olursa şimdi onlara bakacak, kaldığı yerden başlayacak, tam o sırada dışarıdan tartışma sesleri gelir, sesler yükselmeye başlayınca “acaba ne oluyor” diye pencereye gider bakar; dairenin karşısındaki marketin önünde market sahibi ile bir adam ağız kavgası yapıyorlar ve bir de önlerinde araba var. Burası ilçe, dar muhit, herkes birbirini tanıyor. Münakaşa edenler maruf kişiler de ne olmuş, derken anlaşılıyor. Birisi arabasını marketin önüne park etmiş, “şimdi gelirim” diyor, diğeri “burası market önü, park edemezsin” diyor, başka bir şey demiyor ve ikisinde de öfke alametleri var, yüzleri kızarmaya, gözleri dönmeye başlamış…

Müftü Bey “eh ilgilenmek lazım” diyor, hemen dışarı çıkıyor. Olayı pencereden gördü, öfke bunlarda  inisiyatif bırakmayabilir, aşırı bir şey yapmasınlar diye, yanlarına varır, “çok şaşırdım doğrusu; olacak şey değil şehrimizin iki beyefendisi birbirleri ile muhabbet etmiyor, tartışıyorlar” der;  tarafları sükunete davet eder. Birbirlerine nazik davranmalarını söyler, olayı yatıştırır. Araba sahibine; “bizim dairenin yeri var, bugün hafta sonu, orası müsait, en iyisi sizin arabanızı oraya alalım” der, sükuneti sağlar, arabayı müftülüğün yerine çekerler. Müftü Bey bu defa adama; “buyrun çay hazır, bir çay içelim beraber” der, daireye çıkarlar, otururlar, çay içiyorlar, konuşuyorlar.

Biraz sonra bir kadın çat kapı elinde bir sepet incir ile çıkar gelir, selam verir, selamını alırlar. Buraların meşhuru incir, sepettekiler güzel nadide incirler, sıradan olmadığı belli. Kadın sepetini bir kenara koyar, Müftü Bey’e; “İşte bir sepet incir, bunu satın, Kur’an kursu yaptırın” der.

Kur’an kursu yaptır diyor ya; dururlar kadının söylediğini şöyle bir değerlendirmeye çalışırlar,  odaya bir sükunet çöker, bir süre sessiz kalırlar. Sonra Müftü Bey kadına düşünceli bir şekilde; “hanımefendi Kur’an Kursu bir sepet incir parası ile nasıl yapılır? Yer alınacak, bizim kurs projelerinden biri seçilecek, işlemler başlayacak, Diyanetten, Kaymakamlıktan Belediyeden izin alınacak, sonra parası gelecek, bina yapılacak, içi döşenecek, masası sırası, tahtası ikmal edilecek, gelip bakacaklar, tamam diyecekler, o zaman ancak kurs yapılmış olur” der.

Kadın iyice inanmış, söylenenleri dinlediği halde yine aynı şeyi söyler, tam gidecek; Müftü Beyin misafiri – market önünde tartışan adam – söylenenleri dinliyordu: “Ben bu incirleri bir Kur’an Kursu yaptırma parasına satın alayım” der. Müftü efendi de bugünün rayiçlerine göre normal bir kurs binası şu kadar paraya yapılabiliyor” deyince adam; “evet ben de öyle tahmin ediyorum” der ve kurs binasının yapılmasını üstlenir. Kadın da daireden gönül rahatlığı içinde ayrılır.

Hikaye bu, hani haber kutsal yorum hür deniliyor, olayı inceleyerek bir değerlendirme yapmak gerekirse: 

Kadın belki bir hayır yapayım, hayrım kalıcı olsun diye inanarak, incirin mübarek olduğunu bilerek, bahçesinin en güzel incirlerini topladı, sepete koydu, getirdi. Vereceği yeri, kimin kendisine yardımcı olabileceğini de bildi. Eşref saatte tam zamanında Müftü Bey’e; “bunu satın parasıyla Kur’an Kursu yaptırın” dedi. Başka bir şey demedi. Birisi de dinledi sonunda üstlendi, maksat da hasıl oldu.

Adam arabasını birinin marketi önüne çekmişti,  park ettiği marketin sahibi ile tartıştı, tam uzatacaklar, bir olay çıkacak derken Müftü Bey tarafları teskin etti, arabaya yer buldu, sahibini misafir etti, çay içip kalkacaklar iken, bir kadın geldi. Kur’an Kursu yapılsın istedi, ısrar etti. Adam da bu belki kendisi için bir imtihan bir fırsat diye düşündü, servetini hesap etti,  bunun istediği paraya sahibim, kolayca verebilirim diye; “tamam ben inciri satın alayım, kurs yapımını da üstleneyim” dedi.

Müftü Bey de hafta sonu olduğu halde sabahleyin geldi, erken gelen oluyor diye çay hazırladı. Konuşuyoruz tanışıyoruz tavsiyelerimiz oluyor çok yönlü fayda var, hem arada vakit bulursam kitaplara bakıyorum diye her hafta olduğu gibi fazladan cumartesi gününü değerlendirdi, imkanlarını zorladı, tatil yapmadı, hayırı hizmeti tercih etti, tabii külfeti de oluyor ona da sabretti.

Hani insan yaratılış itibariyle sabırsızdır.Çabuk daralır bunalır sıkılır, aklına takılanların hemen gerçekleşmesini ister acele eder.  mesela  hizmette hayırda borç ödemede evlenmede acele edilmeli de bunun dışında çok yerde acele etmenin doğru olmadığı bilinmektedir

Acelecilik ve tembelliğin tam ortası teenni oluyor. Teenni ile hareket eden düşünür hesap eder yapacağını bilir, sağduyusu ile hareket eder, işi de kendisine kolaylaştırılır. Vesveseden hayal ve evhamdan arınarak düşünenin, âlemi tefekkür edenin; gözü  gönlü açılır, ufku genişler, iyiliğe güzelliğe yönelir, işlerinde isabet eder. Güzellikleri görebilmek için güzeli arar, ilgilenir, güzel şeylere vakit ayırır, iyilikler yapar.  

Marifet irfan teenni derinliktir. teenni de ihtiyatlı akıllı davranmaktır. Kuru bilgi ile bir şey olmaz. Bilginin gönül tarafı ağırlıklı olmalıdır.  Kişi kendisini bilirse, iyiyi kötüyü bilir, büyüğüne saygı duyar, küçüğünü sever, yerinde ve ölçülü konuşur, Başkalarını da kendisine tercih eder.

Atalarımız bu hasletleri evden çevreden kolayca edinmişlerdir, onlar gönül adamı idiler, her şeyi düşünürlerdi. Mesela tarlasına bahçesine tohum atarken kuşlarda yesin diye can-ı gönülden saçarlardı. Hasat zamanı mahsulü biçtiklerinde; bir kenarda yer bırakırlar, orasını başak toplamaya gelen fakirler alsın götürsün,  hayvan haşere kurt kuş yesin isterlerdi. İşte bilinse bütün bunlar sahibine büyük küçük kazanç sağlayan,  ecri sevabı bereketi olan hayırdır hizmettir.  

Görgülü bilgili anlayışlı olmak, düşünmek hesaplamak  öneriliyor, hani kurallarımız arasında “anlamıyor musunuz”, “düşünmüyor musunuz”, “muhakeme etmiyor musunuz” diye uyarılar var ya bir de “tefekkür etmiyor musunuz” diye sorgulanıyoruz, işte bununla belki çok yönlü  dört başı mamur düşünce hatırlatılıyor.

Bilgi görgü bize emredilmiş. Zaman mekan yaş kaydı yok. Erkek kadın herkesin beşikten mezara her yerde, ehlinin erbabının  bilgi görgü sahiplerinin peşinde olması gerekiyor. Önemli olan sığ sathi somut bilgi değil; dünyaya ahirete faydalı olan, yaşanabilen makbul nitelikli bilgilerdir.

Bizde bilgiyi seçerek öğrenelim, ehlini erbabını bulalım hâllerini hâl edinelim. Doğru olan yolda emin adımlarla mesafe almaya çalışalım. aklımıza takılan bir şey kalmasın.

Bir de bereketi olsun:

 “Yarabbi Muhammed katerinden -kafilesinden- ayırma” diye bir memleket duası edelim.

Âmin diyelim. 

0 cevaplar

Yazara mesaj bırak

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.