Çocukluğumdan hatırladığım fazla birşey kalmadı. Hani şöyle derin düşünme ile bir iki şey akla gelirde; Büyüklerden ‘’Havatır’’ hatıralar sizi meşgul etmesin diye öğüt var. Siz vaktinizi değerlendirmeye iyi kullanmaya bakın diyorlar.

Geçen bir yerde bir takvim gördümde  memleketi hatırladım. Aklım 1949 yılına gitti. İlkokuldan öğleden sonra gelince harçlık alırdık beş kuruş, bu her yerde geçerli, şeker leblebi üzüm bisküvi ne istersen alabilirsin;  o gün parayı aldım değişik bir şey alayım diye helvacı dükkanına gidiyorum. sahibinin oğlu sınıf arkadaşım. Dükkanın arkası imalathane,  içi alafranga; özenle hazırlanmış vitrinler, şarküteri gibi bal reçel pastırma zeytin konserve çikolata karamela kağıtlı şeker vs satıyorlar. Daha çok memurlar girip çıkıyor. Oradan incir dolgulu kağıtlı şeker alıyorum, beş tanesi beş kuruş ve kağıtlar çocukları ilgilendiriyor. her kağıtta ayrı Türk büyüğü, birden kaça kadar ise toplayıp mühürlü olanı da getirene top veriyorlar.

Giderken karşıda Dede Yusuf Emminin bakımsız dükkanı dikkatimi çekti, bakkaldan bozma gazete bayii de harab halde bir şey olmuş, ne olmuş derken, karşıya geçtim;  bunlar takvim dışarı asmışlar hepsi renkli İstanbul camileri manzaralar vazoda çiçek resimleri vs. herhalde elimde kalmasın diye satmaya çalışıyor. Baktım üzerinde ‘’Saatli Maarif Takvimi’’ yazıyor. Aklımda kaldı sonra nerede takvim varsa çoğunun bu takvimden olduğunu gördüm.  Yapraklarında namaz vakitleri ezani ve vasati olarak verilirdi. Önünde arkasında bilgiler, özlü sözler yazılar maniler bulunuyordu. Bilgi kültür iddiasında bir takvimdi. Tercih ediliyordu. Şimdi yetmiş sene sonra yine var, baktım ezani saatler yok. Pek fazla bir şey değişmemiş. 

Türk dil kurumu sözlüğünde maarif; bilgi kültür denilmiş geçilmiş. Osmanlıca lügatta; tahsil ile elde edilen ilim, malumat bilgi maharet  ustalık hüner, marifetler maruflar kültürler, çehrenin manzarada zahir olan yerleri, bir memleketin okullarını ve tahsil ihtiyacını idare ve temine çalışan vekalet diye açıklamış. Vekalet önce maarifi umumiyye nezareti iken sonra maarif vekaleti olmuş. Maarifin aslının esasının böylece tahsil ile elde edilen ilim malumat bilgi olduğunu anlıyoruz.

Bugün  ilim malumat bilgi mutemet kitaplarda ve elimizin altında. Mesela ilmihal kitabında bizden ne isteniyor ise ayrıntıları ile yazılı, ilahi emirler yasaklar bildiriliyor, bize okumak öğrenmek ve  emirleri usulüne  göre yerine getirmek hayatımızda yer vermek vakit ayırmak, yasaklananlardan da kaçınmak kalıyor.

Allah bizden namaz oruç vesaire gibi ibadet istiyorsa tafsilatı ilmihalde. Bunlar serapa sağlık esenlik. Bunlara devam edilmesi halinde ruh sağlığı  beden sağlığı elde edilebiliyor ve çevremiz içinde olumsuz meseleleri asgariye inmiş ömür sürmek mümkün oluyor. Dahası yapılan ibadet hayır hizmetlere sevap ve karşılık olarak dünyada  ahirette pek çok nimet, lütuf, mükafat kazanılabiliyor.

İbadetin ve Allah cc  için yapılan hayır hasenatın devamlı istikrarlı yapılması tavsiye ediliyor. “İki günü müsavi olan zarardadır.” hadisi şerifince yapılanların kemiyeti keyfiyeti yani sayısı niteliğinin bir miktar artırılması istenmekte ise de doğru olanın çok ve az ibadetin vasatisi olduğu bildiriliyor. İbadette aşırı gitmenin iyi sayılmadığı, aşırılığın men edildiği ifade ediliyor. Yaşlılık, hastalık, afet, hizmet sebebiyle eksik yapılan nafile ibadet zikir vs.nin  sevabının da tam olarak verileceği bildiriliyor.

İnsan şeytan gibi lanetlenmiş, melek gibi masum kılınmış olmadığından kendinde ara ara  neşet ve melal halleri bulunabiliyor, hâli arasıra değiştiğinden bazan  maneviyata meyilli gayretli çalışkan olduğu, bazan tembelleştiği ağırına aldığı, zoruna gittiği, üşendiği zamanlar olduğundan ibadetler çeşitlendirilmiş. 

Kimilerinin hevesli olması dolayısıyla aşırı gitmesin diye, bir kısım vakitlerde ibadet doğru görülmemiştir. Mesela  güneşin doğmasından sonra, tam tepede olduğunda, batmasına bir süre kala  namaz için ‘’kerahat vakti’’ sayılıyor; sabah ve ikindi namazı farzından sonra bir süre namaz kılınmaması tavsiye ediliyor.

İmanla ihlasla şuurla sürdürülen ibadet ve meşguliyetler sahibini ihya etmekte. Ruha bedene büyük faydalar sağlamakta, kötü alışkanlıklardan korumaktadır. Bu minval üzere akıp giden ömür süresince yapılan ibadet hayır hasenat hizmet gayret ve çalışmaların karşılığında alınan sevaplar rahmet bereket, imdat  olmaktadır.  Bunların ölümden sonra  gelmeye devam edenleri de vardır. 

Karşılık olarak herkese kabiliyetine göre sevab  verildiği, kabiliyetin ise  ‘’haramdan kaçınmaya takvaya ihlasa değerine vasfına’’ göre olduğu,  bu manevi mükafatların  sahibini başkasına kul ve yük olmaktan kurtardığı bildiriliyor.

Allah cc. için yaptığı bir şeyi olmayanın günah işlemeyi sürdürenin ise tabi olarak bir sevabı olmayacağı;  inançlı olanların bilerek bilmeyerek işledikleri günahların da yalnız sahibine değil, başkasına da uğursuzluk, şum olduğu, çünkü mani olmak  isteyenin derde kalacağı, bahsedenin gıybet yapmış olacağı. Razı olanın, tasvip edenin günaha ortak olacağı. ayıplayanın başına geleceği eklenmektedir..

İşte yapılan kötü fiil hareketler çevreyi fesada verdiğinden; dünya ve ahiret için kurtuluş olan ilahi kaidelere uymadığından; hayatta pek çok olumsuzluklarla karşılaşması olağandır ve   günahkarın hiç bir şekilde ızdırabı dinmeyecektir.

Hele inananlara kötü niyet taşıyanların,  çevreye bozanların fesada verenlerin, herkesi olumsuz etkileyenlerin; kimi masumları peşlerine düşürenlerin, köyü kenti günah ortamına çevirenlerin, saldırganlık yapanların, çekemeyenlerin derdinin çok yaman olduğu, onların akıbetlerinin daha kötü olduğu bildirilmektedir.  

Maarif erbabı ise bunlar dinini imanını bilenlerdir. Maarif erbabının başında abidler zahidler arifler gelmektedir. 

Abid; bilgisi vardır ibadet eder itaat eder kimseye zararı dokunmaz, herkese elinden geldiği kadar yardım eder.

Zahid; bilgilidir, ibadet eder, itaat eder, rahatından ve dünya nimetlerinden feragat eder. Dünyadan yüz çevirmiştir. Kendisine rızık geldiğinde ihtiyaç sahiplerine de verir. Bir olumlu meşguliyetle ömür geçirir.Cenab-ı Hak onlara teallümsüz ilim irfan verir, gönül gözlerini açar.

Arif ise; İbadet eder, itaat eder, boş zamanı yoktur. Dünya nimetlerinden fedakarlık eder. Kulluğunu hakkı ile yapar, amelini gizler kalbine ibadetine haktan başkası muttali olamaz. Toplumu aydınlatır. Korkmaz korku bilmez. Ariflerin sevabının zerresini de kantarlar çekmez.

Maarif;  marifetler maruflar kültürler olarak Tanımlanmakta olduğundan misal vermek gerekirse: 

Orhan kardeşi siz nerden bileceksiniz? Emekli cami cemaatinden, Maruf, malumatlı, entelektüel, marifetleri de var. İçimizde internet bilgisi olanlardan, çoğu şeyden haberdar, çevresi kalabalık.

 Müftülük geceler uzamaya başladığında her camide kuran eğitimi yaptırıyor ya oraya devam etmiş, bizde giderdik yatsıdan sonra  bir grup geliyor imam müezzin öğretecek ve bir manevi ortam oluşuyor. Gelen grup  birbirleriyle kaynaşıyor, buradaki arkadaşlık içten samimi,  bu da gayretli öğrenmiş hemen müteakip Ramazanda mukabele takip etti. Adı hafız Orhan’a çıktı. Her yıl da mukabeleye devam ediyor. Yalnız Kuranı Kerim’i, rahle boyundan büyük. Camide dolaplarda çok vakıf Kuranı Kerim var da bir iki tane o büyükten bulunur. Ancak  kendi kitabından takip ediyor. Camiye eda ile naz ile getirip götürüyor. 

Bir gün uzak bir camiye yolum düştü. Namazı kıldım ,çıkıyorum. Baktım arkadaşlardan üç beş kişi var, Orhan kardeş de orda. Takılıp beraber yürürüz, aktüalite öğrenirim diye düşünerek çıktım fakat bulamadım. Diğerleriyle geldim. Sonra camide konuştuk, hani o camide falan vakit namaz kıldık. Çıkışta sana yetişemedim dedim. Dediği şu oldu: ‘’Bende beşinci vites var bana yetişemezsiniz.’’ Orhan kardeş aslında sakin, zaten o beşinci viteside hiç görmedik. Demek ki gönlünde var, başı sıkınca koşuyor. .

Maarif marifetler olarak nitelendiriyor ya; İşte Sivas’tan bir misal: bir arkadaşımızın babası köyünde komşularının yaşlısı ile genci ile ilgilenir. Köyde hırsızlık hainlik içki kumar kavga kötülük vs. den bir olay olmasın diye çalışırmış. Eğer bir olay işitir, öğrenirse gider anlar duruma göre sebep olanları bulur uyarır azarlar hırpalar gerekirse dövermiş köylerinde vukuat olmazmış. Adam çevre köylerle de ilgilenir. Duyduğu bir şey olursa atına binip gider köyde tanıdıkları var tahkik eder olay çıkaranları duruma göre cezalandırır  döner. adam marifetliymiş emri bil maruf yaparmış..

Maarif maruflar olarak da ifade ediliyor ya; Konya’da yüksek tahsilde iken bir yakınımız oğlundan dinlemiş.  Babasını anlatıyor: Evlerine misafir gelmiş evdekiler yemek hazırlıyorlar ikram edecek. Tepsi hazırlanıyor, babası misafirin önüne koyacak elinde tepsi ; bu sırada dışardan bir çocuk geliyor falan yerde ‘‘Allahını seven eli silah tutan bizimle cihada gelsin’’ diye ilanat yapıldığını haber veriyor. Babası tepsiyi misafirin önüne koyuyor, oğluna misafirle ilgilenmesini söylüyor evdekilere haber veriyor.  Söylenen yere gidip cihad için teslim olmak için evden çıkıyor.

Bir diğer marufları; Bosna’da savaşa katılmış bir gazi anlatıyor: Sırplarla savaş alanında cephede karşı karşıya savaşıyoruz.  İki taraf ateş ediyor. İki taraftan isabet alan oluyor. Bizimkiler ‘’Allahu Ekber.’’ deyip sükut ediyor. Biz biliyoruz isabet almış, arkadaşlar koşuyor, yaralıysa şehitse bakıyoruz  yüzlerinde nur ve tebessüm cephe gerisine götürüyoruz. Karşıdaki sırplardan da isabet alanlar daha fazla; onlar domuz gibi böğürüyorlar. Sağa sola hakaret yağdırıyorlar, ilgilenenleri de yok. leş gibi kokularını bizim cepheden duyuyoruz. 

Nihayet ariflerden bir misal: Silsile-i Hacegandan Hasip Efendi; bir gün sevenleri ile birlikte yürürken karşılarına elinde şişesi ile çıkan bir sarhoş; elindeki şişeyi Hasip Efendi Hazretlerine doğru salladığı halde ; “Söyle bakalım hoca, bunun içinde Allah var mı?” deyince, Hasip Efendi kendine mahsus bir şive ile konuşarak  samimi eda ile aralarında hemen bir yakınlık kurulmasını sağlayıp sarhoşa şöyle cevap verince:

“A be kuzucağızım sen O’nu nerde ararsan ordadır.”

Deyince adamcağız bu hoş muamelenin ardından tevbekar olup Hasip Efendinin sohbetlerinin müdavimi olmuştur.

Maarif marifet maruf bunlar sıradan bilgi değil, Ulema’nın süzgecinden geçmiş, tahsil ile elde edilen dünyayı ahireti kuşatan nitelikli bilgidir. Bu bilgiler ariflerden bize intikal etmiştir. Büyüklerimizin bilgisidir. İçinde eğrilik yamukluk olmayan bizim kendi bilgilerimizdir.

Biz biz olalım, batı kaynaklı bilgilere itibar etmeyelim,maariften şaşmayalım, onun müşterisi olalım. 

vesselam.

0 cevaplar

Yazara mesaj bırak

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.